Tam adı Muhammed b. Muzafferuddin Muhammed b. Hamîduddin Abdullah’tır. Künyesi “Ebü’l-Feth” olup, daha çok “Şeyh Mekkî” ismiyle tanınmıştır. Hayatı hakkında kaynaklarda fazla bilgiye rastlayamadığımız için, nerede ve ne zaman doğduğunu bilmiyoruz. Ama kendi beyânından Nûreddin Abdurrahmân el-Câmî’nin talebesi olduğu ve onun hizmetinde bulunduğunu bildirmesinden bugünki İran topraklarında doğmuş ve Herat civarında yaşamış olmalıdır. Şeyh Mekkî’nin  “el-Cânibü’l-garbî fî halli müşkilâti’ş-şeyh Muhyiddîn İbni’l-Arabî” adlı eserinin tahkikli neşrini yapan Necîb Mâyil Herevî, vefat tarihi olarak h. 926/ m. 1519–1520 tarihini göstermektedir.

Eseri “el-Cânibü’l-garbî”de verdiği bilgilerden Şeyh Mekkî’nin meşhur âlim ve Fusûsşârihi Mevlânâ Nûreddin Abdurrahmân el-Câmî’nin talebesi olduğunu öğreniyoruz. Muhtelif yerlerde “Şeyhimiz” ve “Bu hakîrin Şeyhi Mevlânâ Nûreddin el-Câmî” gibi ibarelerden onun talebesi olduğu anlaşılmaktadır. Herevî, Şeyh Mekkî Efendi’nin, Molla Câmî’ye Herat’ta hizmet ettiğini, onun yanında seyr-i sülûk yoluna girdiğini, ancak kendisinin Anadolu’ya gitmesinden sonra irtibatın kesildiğini söylemektedir. Bununla beraber Şeyh Mekkî, Câmî’nin eserlerini incelemeye devam etmiş ve onu kendisine mürşid olarak kabul etmiştir.

Şeyh Mekkî Efendi’nin mürîd veya talebelerinin olup olmadığı, varsa bunların kimler olduğu hakkında herhangi bir bilgiye sahip değiliz. Hayatı hakkında bilgi için araştırdığımız kaynaklarda kendisi hakkında bilgi bulunmaması veya kendisinden çok az bahsedilmesi, onun dikkat çekici bir etki alanının olmadığını düşündürmektedir. Bununla beraber İbn Arabî’yi müdâfaa etmek için pek çok âlim ve fâzıl içinden bizzat Yavuz Sultan Selim emriyle kendisinin seçilmiş olması da dikkate değer bir husustur.  Bu konuda, Şeyh-i Ekber’in eserlerini uzun yıllar boyunca tedkîk etmesinin de büyük payı olmalıdır.

 

Anadolu’ya gelişi:

Kaynaklar; Osmanlı padişahı I. Selim (Yavuz)’in İran seferinde, Şah İsmâil Safevî’yi mağlup ettikten sonra geri dönüşte pek çok sanatkâr ve ilim adamını da bereberinde getirdiğini yazmaktadırlar. Yavuz Sultan Selim’den önce Fatih, II. Bayezid ve diğer hükümdarlar da fethettikleri yerlerden değerli sanatçıları ve bilim adamlarını payitahta getirmişlerdi.

Ehl-i Hıref defterlerinden öğrendiğimize göre; 15. y.y ortalarında Otlukbeli Muharebesi’nden sonra İran ve Azerbaycan’dan bazı ilim ve sanat erbâbı Osmanlı Devleti’nin merkezine getirilmiştir. Zikredilen sanatkâr ve ulemânın pek çoğunun Osmanlı ülkesine kendi isteği ile geldiği belirtilmektedir. Bu dönemde Anadoluya gelen sanatkârların sayısı bin civarındadır.

Şeyh Mekkî de büyük bir ihtimalle bu insanlarla beraber Osmanlı topraklarına gelmiştir. Edirne’de ikamet eden müellifimizin vefat tarihi doğru ise Yavuz Sultan Selim ile aynı yıl içinde vefat etmiştir.