Dîvân şairi olarak yetiştiği ifade edilen Ziyâ Paşa, Namık Kemal ve Şinasi ile birlikte Tanzimat Edebiyatı’nın da önde gelen edebiyatçılarından birisi olarak değerlendirilmektedir. Siyasî yaklaşımları sebebiyle uzun yıllar Fransa’da kalan Ziyâ Paşa’nın bu yüzden Türkçe ile ilgili sıkıntıları olduğu ve hatta Türkçeyi ‘üç dilden mürekkeb karma bir lisân’ sandığı da ifade edilmektedir.
Her ne kadar dîvân şairi olarak yetiştiğini aktarsak da Ziyâ Paşa temelde dîvân edebiyatını millî edebiyat çizgisinde değerlendirmez. ‘Şiir ve İnşâ’ adlı yazısında da buna vurgu yaparak halk edebiyatına dönülmesi gerektiğinden dem vurur:

Şiir her kavimde tabiîdir. Yeryüzüne ne kadar kavimler ve milletler gelmişse hepsinin kendilerine mahsûs şiirleri vardır. Osmanlıların şiirleri acaba nedir? Necâtî, Bâkî ve Nef’îdîvanlarında gördüğümüz kasîdeler ve gazeller ve kıt’alar ve mesnevîler midir? Yoksa Hoca ve Itrî gibi mûsıkîcilerin besteledikleri Nedim ve Vâsıf şarkıları mıdır? Hayır, bunların hiçbiri Osmanlı şiiri değildir.

Seçkin ve köklü bir muhitin evladı olan Ziyâ Paşa, 1825 yılında İstanbul’da doğmuş ve çeşitli bürokrasi kalemlerinde görev yapmıştır. 1879 yılında Adana’da vefat eden Ziyâ Paşa, Osmanlı Devleti’nin son Harbiye Nâzırı’dır.

Asıl adı Ziyâeddin Abdulhamid olan Ziyâ Paşa hakkında ‘Sicilli Osmânî’de verilen bilgiler ise şu şekildedir:

Gümrük kâtiplerinden Ferideddin Efendi’nin oğludur. 1262 (1846)’de Mektûbî-i Sadâret kalemine ve 1270 (1853/4)’te Tanzîmat Meclisi kalemine girip 1274 (1857/8)’te mâbeyn-i hümâyûn kâtibi ve Receb 1278 (Ocak 1862)’de zabtiye müsteşarı ve ardından Atina sefiri ve birkaç günde mîrimirân rütbesiyle Kıbrıs mutasarrıfı, Rebîu’l-âhir 1279 (Ekim 1862)’da Meclis-i Vâlâ âzâsı, Cemâziye’l-evvel 1279 (Kasım 1862)’da ûlâ evveliyle beylikçi, Şevvâl 1279 (Nisan 1863)’da Bosna müfettişi, 15 Zi’l-hicce 1279 (3 Haziran 1863)’da tekrar Meclis-i Vâlâ âzâsı, Rebîü’l-âhir 1280 (Eylül- Ekim 1863)’de deâvî nâzırı, 6 Receb 1280 (17 Aralık 1863)’de Amasya mutasarrıfı, 18 Receb 1282 (7 Aralık 1865)’de Canik mutasarrıfı ve 26 Cemâziye’l-evvel 1283 (6 Ekim 1866)’te Meclis-i Vâlâ âzâsı olup, 4 Muharrem 1284 (8 Mayıs 1867)’te Kıbrıs mutasarrıfı oldu. 14 Muharrem 1289 (24 Mart 1872)’da icrâ reisi ve 8 Safer 1290 (7 Nisan 1873)’da Şûrâ-yı Devlet âzâsı olup beşinci günü azl edildi. 24 Rebîü’l-evvel 1291 (11 Mayıs 1874)’de Şûrâ âzâsı, 11 Cemâziye’l-evvel’de (26 Haziran) maârif müsteşarı, Zi’l-hicce 1291 (Ocak 1875)’de vezirlikle Suriye vâlisi ve Cemâziye’l-âhir 1294 (Haziran- Temmuz 1877)’de Adana vâlisi olup 1296 (1879)’da orada vefât etti. Şâir ve kâtipti. Tuhfe-i Vehbîye nazîresi, nahvden Âsım’ın telifine eksik bir şerhi, Harâbât ismiyle üç dilden bir müntahabâtı ve başka manzûm eserleri vardır.